26.04.2024 CUMA  


Sinop  Sinop  Sinop

SİNOP'u daha önce ziyaret ettiniz mi?


Zengin bir kültür hazinesine sahip olan Sinop, Anadolu'nun en eski şehirlerinden biri olup, ilin ilk yerleşme tarihi ilk Tunç Çağı ile başlamıştır.

Coğrafi konumu nedeniyle antikçağlardan beri deniz ve ticaret kenti olan Sinop'ta Karadeniz'e hakim olmak isteyen bütün kavimler yaşayarak medeniyetlerinin kalıntılarını bırakmışlardır. Bir Hellen kolonisi olarak kurulan ve antikçağda Karadeniz'in en önemli kenti olan Sinop Helenistik dönemde Anadolu'nun yerli kültürleriyle Hellen ve Pers kültürlerini birleştirmek isteyen Pontus Devleti'nin de başkentlerinden biri olmuştur.

M.Ö. 70 yılında Romalıların, M.S. 395 yılında Bizanslıların, 03.Ekim 1214 yılında Selçukluların 1461 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun hakimiyetine giren Sinop, Bizans döneminde Ortodoks Hıristiyanlığı'nın etkisiyle dilde ve kültürde Hellenleşmiştir. Türk egemenliğine geçişiyle yayılmaya başlayan Türk -İslam kültürü ise, günümüzdeki yapının temelini oluşturmuştur.

Selçuklu egemenliğinde Sinop baştan başa imar edilmiş, şehrin imarı için diğer şehirlerden hocalar ve yapı ustaları getirilmiştir. Candaroğulları döneminde de önemli bir liman olma durumunu koruyan Sinop'a büyük önem verilmiştir. Kültür müessesesi zamanının en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Şehirde cami, medrese, kütüphane, imaret, köprü, han ve hamamlar yaptırılmıştır. Tersanelerinde zamanın en büyük gemileri yapılmaya başlanmıştır. İlim adamları Sinop'ta toplanmış ve büyük himaye görmüşlerdir. Yine bu devirde Türkçe bir çok eser yazılarak Türk Kültürü'nün dünyaya yayılmasına hizmet edilmiştir. Sinop Darphanelerinde devrin en güzel paraları basılmıştır.

Osmanlı döneminde de önemli bir liman ve gemi yapımı merkezi olma durumunu sürdüren Sinop'a, XVII. Yüzyıl ortalarında uğrayan Evliya Çelebi halkının tüccar, marangoz ve gemici olduğunu ünlü Seyahatnamesinde yazmıştır.

Ancak XIX. yüzyılda Anadolu'nun iç kesimleriyle bağlantı güçlüğü yüzünden, Sinop Limanı önemini kaybetmiş, Trabzon ve Samsun Limanları ön plana çıkmıştır.

Nüfus çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, bu dönemlerde daha çok Sinop'ta toplanan Hıristiyan azınlıklar ticaret ve zanaatı ellerinde tutmuşlardır. XIX. yüzyıl sonları ve XX. Yüzyıl başlarında dışa bağımlı ticaretin gelişmesiyle surların dışında yeni bir yerleşim merkezi ortaya çıkmıştır.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında yöreye yerleştirilen Kafkas kökenli göçmenler özgün gelenek ve görenekleriyle kültürel yapıya renk katmışlardır. Denizle iç içeliği bir ticaret merkezi oluşu kentin değişik değerler tanımasına yol açmıştır.

Arkeolojik kalıntıları, etnolojisi ve folkloru ile paha biçilmez bir kültür mirasına sahip olan Sinop, 1991 yılında Türk egemenliğine geçişinin 777. Yıldönümünü yaşamıştır.

Milli mücadelenin başladığı yıllarda Bandırma vapuru ile Samsun'a gitmek üzere yola çıkan Ulu Önder Atatürk 18 Mayıs 1919 tarihinde Sinop'a uğramıştır. Atatürk devrimlerinden harf devrimiAtatürk'ün 15 Eylül 1928 tarihinde ikinci defa Sinop'a gelişleri ile ilimizde başlatılmıştır.

Hatta Sinop'u çok sevdiğini belirten Atatürk bu hislerini "Ne olurdu Sinop'un yarı güzelliği Ankara'da olsa idi" ifadesiyle belirtmiştir.

Cumhuriyetin başlattığı dönüşümler Sinop'lular tarafından kolayca benimsenmiş, 1932 yılında kurulan Halkevleri ilin toplumsal-kültürel yaşamında önemli bir işlev göstermiştir.

O dönemde kurulan Sinop Halkevi pek çok alanda yaptığı faaliyetlerle Türkiye'nin önde gelen halkevlerinden biri olmuştur. Yine bu dönemde Sinop'a ilk sinema halkevi tarafından getirilmiştir. Tiyatro faaliyetleri yapılmıştır. Çok sayıda tiyatro oyunu, gerek açık havada, gerekse kapalı salonlarda halka sergilenmiştir.

Yörenin durağan yapısındaki ilk kıpırdanmalar 1950'li yıllarda görülmeye başlanmıştır. Yine bu yıllarda kurulan Türk-Amerikan ortak savunma tesislerinde görevli yabancılar da yüksek tüketim düzeyleriyle kentin yaşamını etkilemişlerdir. Bu etkilerle Sinop'un tarihsel uğraşıları turizme yönelik tahta ve dokumacılık biçiminde yeniden ortaya çıkmıştır.

1970'lerde sonra hızlanan sanayileşme-kentleşme de kültür değişmesinin etkilerindendir.

İlk Tunç Çağı'ndan başlayarak günümüze kadar pek çok medeniyete sahne olmuş ve bu medeniyetlerden hala ayakta duran kaleleri, camileri, türbeleri, mescitleri, tabyaları ve kiliseleri ile bizlere örnekleri kalmış olan Sinop'ta kazılardan ve çevreden elde edilen buluntular da şehir müzesinde sergilenmektedir.

SİNOP'DA EL SANATLARI

Keten :

Ayancık ilçesinde dokunmaktadır. Günümüzde yalnız bir kaç kişi tarafından bu iş yapılmaktadır.

Keten dokumak için öncelikle ipin elde edilmesi gerekmektedir. Bu da oldukça zahmetli bir iştir. Temmuz ayında ekimi yapılır. Daha sonra çeşitli işlemlerden geçirilerek ip haline getirilir. İp haline gelen keten yörede "düzen" adı verilen dokuma tezgahlarında 30, 40 ya da 50 cm. eninde dokunur.

Bu dokumadan yöresel adıyla göynek, nezgep, paça, erkeklere pantolon, ceket, yelek gibi giyim eşyaları ve çarşaf, peşkir, örtü gibi ev eşyaları yapılmaktadır.

Çember :

Çember de yörede çok eskiden beri dokunan ve kullanılan bir dokuma ürünüdür. Boyabat, Durağan ve Saraydüzü ilçelerinde görülmekte, buralarda kadınlar tarafından başörtüsü olarak kullanılmaktadır.

Çember de düzen adı verilen dokuma tezgahlarında, tarak boyuna göre genellikle 50 cm. eninde dokunur. Daha sonra iki parça birleştirilerek kullanılacak duruma getirilir. Çemberin üzerine dokuma yapılırken demirkırat, kibrit kabı, baygın gibi nakışlar atılır.

Mahrama ve Durağan Bezi :

Mahrama ve Durağan bezi Durağan ilçesinde dokunmaktadır.

Mahrama eskiden havlu olarak kullanılmak üzere dokunurmuş. İnce ve daha uzun dokunanına peşkir adı verilmekteymiş. Ayrıca mahrama yeni damat oldukları anlaşılsın diye damatların bellerine bağlanırmış.

Mahrama da çember ve Durağan bezi gibi düzende, pamuktan dokunur. Ancak çember ve Durağan bezine göre daha sık dokunup ağzına çiğ iplik atılır, kenarlarına da desenler işlenir.

Durağan bezi ise çarşaf ve iç göynek yapmak için ince pamuktan düzende dokunur.

Gemi Modelleri :

İl merkezinde görülen el sanatlarından birisi gemi modelleri yapımcılığıdır. 1950 yılında aftan yararlanarak Sinop Cezaevi'nden çıkan iki mahkum burada kalarak gemi modelleri yapmışlar, yanlarında çalıştırdıkları çıraklara kotra yapımını öğreterek bu sanatın Sinop'ta yapılmasını sağlamışlardır.

Çok çeşitli modellerde gemi yapıldığından farklı özellikte ağaçlar kullanılmaktadır. En çok kullanılan ağaçlar ceviz, gürgen, kavak, kiraz ve armuttur.

Bıçakçılık :

Sinop'ta ÖZEKES ailesinin dört kuşaktır devam ettirdiği el yapımı bıçak üretimine, ilk dedeleri Hüseyin usta 1890 yılında bir hobi olarak başlamış ve el yapımı bıçaklar Sinop'un tanıtımında bugün başta gelen el sanatlarından biri olmuştur.

Bıçakların yapımında yüksek karbonlu İsveç takım çeliği, saplarının yapımında ise manda, geyik boyunuzu, gül ağacı kökü kullanılmaktadır. Korkuluk ve tepe malzemesi kaliteli pirinçten, kınları ise kaliteli sığır derisinden yapılmaktadır.

Bıçaklar, dekoratif bıçaklar, mutfak bıçakları ve av bıçağı olarak üretilmektedir.

Giyim - Kuşam

Yörede erkekler zıpka adı verilen paçaları dar, üzeri bol pantolon, üste yakasız gömlek giyerler. Gömlek üzerine salta adı verilen cepken giyilir.

Kadınlar içlerine göynek giyerler. Göyneklerin yakası nakış ile süslenmiştir. Bazı yerlerde göyneklerin etek kısmı işlenmektedir. Göynek üzerine kurtlu, fındıklı ya da altıparmak adı verilen üçetek giyilir. Alta paça adı verilen, altı ketenden ya da bürümcükten, üstü amerikan bezinden yapılan, paça kısmı işlemeli, beli uçkur ile bağlanan don giyilir. Bele yün ya da pamuktan dokunmuş kuşak bağlanır. Bunların üzerine de öne önlük takılır.

Kıyafeti başlık tamamlar. Ayancık ve köylerinde başa nezgep takılır. Bazı yerlerde başa fes takılır, onun üstüne yazma, kesmeli poğça, iç kısımlarda çember örtülür. Genel olarak ise sarı yazma bağlanır. Başın üstünde de alınlık denilen "çatkı" vardır. Boyabat'ta ise başa örtülen örtüye "pıta" denir.


~/PersonelImages/MEHMET YÜKSEL BİRLİK BAŞKAN.jpg
Birlik Başkanı
MEHMET YÜKSEL

Başkanın Kaleminden









Devlet Kurumları
Sorgulamalar
Haber Portalları
Gazeteler